Barselona sevdam daha üniversite yıllarında ''Art Nouveau'' ( ilhamını bitki motiflerinden alan akım) tarzının temsilcisi katalan mimar Gaudi ile tanışınca başladı. Barselona demek Gaudi demekti benim için ve görmek istediğim yerlerin başında gelmesi kaçınılmazdı. Neyse ki ben Barselona'yı çok fazla aramadan o beni buldu (:
Tamam Barselona gitmem gereken önemli bir şehirdi benim için ama keşke gitmeden önce haritadaki yerine bir göz atsaymışım veya hava durumuna bir baksaymışım (: ''Barselona bir Avrupa şehriydi soğuk olması kaçınılmazdı hele ki daha mart ayında isek.'' İşte bu zehirli fikirdir beni Barselona'da aşırı sıcak tutan kıyafetlerle yakalayan :) Oysa Barselona İstanbul ile aynı paralellerde bulunan aşağı yukarı aynı iklim özelliklerini gösteren bir Akdeniz şehri.
Tarihler Mart ayının 13'ünü gösterirken sabah erken saatlerde indiğimiz Barselona'da bizi tur otobüsümüz karşılıyor ve şehri turlamaya başlıyoruz. Bu bölgenin halkından izole geçen sıkıcı otobüs turları seanslarında İspanya'dan daha eski tarihe sahip olan Barselona'nın katalan bölgesi olduğunun üzerinden geçiyoruz ve yılın son çeyreğinde yapılacak olan referandum ile İspanya'dan bağımsızlığını ilan etmek için oy sandığına gideceğini öğreniyoruz. Benim için fazla medenice geliyor bu duyduklarım. İç karışıklık! yok ve herkes beyefendi bir şekilde bağımsızlık için sandığa gidecek. (Daha sonra yakından takip ettiğim bu referandumda Katalanların bağımsızlık için evet demesine rağmen İspanya bu referandumu tanımadığını ilan ediyor) Sahi medeniyet demişken boğa güreşlerini merak ediyorum. Çok geçmeden alışveriş merkezine dönüştürülmüş arenayı görüp bir oh çekiyorum.
Turumuza devam ederken bir tanıdık göz kırpıyor bana (: Calatrava'nın anten tasarımı
''bu sıra bitmez ablaaaa'' :(
Yürüyüşümüze devam ederken sağa doğru açılan ağız sulandıran meyva standlarıyla meşhur pazarı geziyoruz.
Sahile kadar inen La Rambla'da ilerlerken dümdüz inmek yerine sağlı sollu kah daracık kah meydanlara açılan sokaklarda çarprazlamasına ilerliyoruz.
İlgilenenlere bu enteresan hediyelik biblolardan her yerde görmek mümkün :)
Çok geçmeden deniz havası kendini hissettiriyor. Farkediyoruz ki sahile inmişiz.
Sahile iner inmez bizi Amerika'nın kaşifi kabul ettiğimiz Kristof Kolomb amcanın heykeli karşılıyor. Amerika'ya ilk seferi şerefine yapılmış. Altında aslan heykellerinin yanında biraz oturup dinleniyoruz. Dinlenirken de acaba Kristof Kolomb bu keşfi için ilk defa Osmanlı'dan istediği maddi desteği Osmanlı sağlamış olsaydı ne olurdu diye derin tartışmalara giriyoruz.
Sahilde gün batımını yakalıyoruz. Kaykay kayan, yürüyüş yapan, manzarayı izleyenlerin arasında bulduğumuz bir noktada oturup bakışlara aldırış etmeden Akdeniz akşamlarını söylüyoruz :D
Akşamına bir balıkçıda İspanyol mezeleri ''tapas'' eşliğinde balığımızı yiyoruz.
Bukadar geldik denize girmeden olmaz diyerek ayaklarımızı Akdeniz'in batı sahillerine sokup yorgunluğumuzu atıyoruz. Böylelikle dört günlük gezimizin ilk gününü Gaudi'den yoksun La Rambla ve sahil kesimini keşfederek geçiriyoruz.